Labels

About Me

Haberi çeşitli kaynaklardan sorgular ve ziyaretcilerine en doğru haberleri paylaşır.Haberi kaynağına soracaksın... Habersor editoru
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tarih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Halvet ne demektir,Halvet gerçek anlamı nedir

| 31 Mayıs 2014 Cumartesi |

Halvet tasavvufta yalnız bir kenara çekilip dua ve ibadetle meşgul olmak anlamına gelmektedir. Dini bir terimi ne yazık ki cinsellikle ve cinsel ilişki ile birleştirerek gerçek anlamını bozmuş durumdalar. Bu da üzücü bir durum. Halbuki halvet kişinin kendi ile başbaşa kalıp kendi iç haline dönebilmesidir.

Muhteşem Dizide geçen Osmanlıda Padişahların halvet durumuna ise Sahih halvet denilir. Yani eşlerin hiç kimsenin göremeyeceği ve istekleri dışında kimsenin giremeyeceği  kapalı veya kapalı sayılan bir yerde yalnız kalmaları demektir. Bazı bakımdan gerdek gecesi ile aynı sonuçları doğurmaktadır. Hükmü gerdek (zifaf) diyebileceğimiz bu durumda da kadının mehrin tamamı üzerindeki hakkı kesinleşir.

Karı ve kocanın birinde cinsel ilişkiyi engelleyen bir durum bulunmazsa halvet sahih olur. engel ya hastalık, küçüklük, çelimsizlik gibi ferdi bir durum veya farz olan namaz, farz olan oruç, hacda ihramda bulunma, hayız ve nifas gibi şer'i bir hüküm olabilir. Yanlarında kör, uykuda çocukta, biri olsa ve yukarıdaki engellerden bir bulunursa halvetin sağlığını bozar. İktidarsızlık halvet mani değildir.

Sahih halvet, gusül almayı, kızların erkeğe haram olmasın üç talakla boşanmış eşin ilk kocasına dönüşünü ve mirasçı olmayı gerektirmez. Sadece iddet beklemeyi, nafaka ve mehri gerektirir.

Sahih bir evliliğin ardından mehir borcunun doğabilmesi için evlenen kadın zifaf için hazır olmalı ve aralarında sahih halvet vuku bulmalı ve taraflardan birisi nikahtan hemen sonra ve ve zifaf veya halvetten önce ölmüş bulunmalıdır.

Nikah akdi yapıldıktan sonra, fakat zifaf veya sahihi halvetten önce bir ayrılık vuku bulursa ayrılığa kimin sebep olduğuna bakılır. Eğer ayrılığa erkek sahip olmuşsa mehirin yarısını kadına ödemelidir. Kadın olmuşsa bir şey gerekmez.


Kanuni Sultan Süleyman 5 vakit namaz kılardı.

| |

Tarihçi Yazar Talha Uğurluel, Kanuni Sultan Süleyman'ın, bazı kişilerin yanlış söylemleriyle aktardığı gibi içki içen biri olmadığını belirterek, "Bu yanlıştır. Günde 5 vakit namaz kılan birinin içki içmeyeceği bilinen bir gerçektir." dedi.

Uğurluel, tarihi anlamak için, tarihi güne ait değer yargılarıyla hareket edilmesi gerektiğini söyledi.

Tarihçi Yazar Talha Uğurluel, Yunus Emre Kültür Merkezi’nde Karaman Eğitim Gönüllüleri Derneği tarafından düzenlenen 'Kanuni Sultan Süleyman ve Topkapı Sarayı' konulu konferansta Kanuni Sultan Süleyman'ın hayatını anlattı.

Kanuni'nin sıkı bir eğitim döneminden geçtiğini ifade eden Uğurluel, "Osmanlı'da, padişahların eşleri kocalarını görmüyorlardı. Şehzadelerle birlikte saraydan uzakta başka illerde yaşıyorlardı. Bu detaylar çok iyi bilinmeli." dedi.

Kanuni Sultan Süleyman'a 'Kanuni' denmesinin nedeninin, ünlü padişahın pek çok kanun koyarak, bunları doğru şekilde uygulamasından kaynaklandığını anlatan Uğurluel, şunları kaydetti: 'Kanuni Sultan Süleyman, bazı kişilerin yanlış söylemleriyle aktardığı gibi içki içen biri değildi. Bu yanlıştır. Günde 5 vakit namaz kılan birinin içki içmeyeceği bilinen bir gerçektir. Kanuni, şerbet içerdi. O dönemde Avrupa'da Osmanlı'ya özenti vardı. Avrupa'da şark geceleri düzenlenirdi. Şimdi bir takım yerlerde gösterildiği gibi Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Hafsa Sultan dekolte kıyafetlerle sarayda dolaşmazdı. Bu tür giyime ancak Fransız saraylarında rastlanır. Hafsa Sultan, Kanuni sefere çıktığı zaman gece kalkıp dua ederdi."

Yoğun ilginin olduğu program, Talha Uğurluel’in kitaplarını imzalaması ile sona erdi.

CİHAN


Rüstem Paşa kimdir? Nasıl ölmüştür.

| 30 Mayıs 2014 Cuma |

Rüstem Paşa kimdir? Rüstem Paşa hakkında tüm ayrıntıları sizler için derledik.

 Türkiye'nin yakın dönemdeki en iddialı tarih dizisi Muhteşem Yüzyıl'da bir ölüm daha yaşandı. Ozan Güven'in canlandırdığı Rüstem Paşa boğularak öldürüldü. Ayrıntılar milliyet.com.tr'de Rüstem Paşa nasıl öldü? (Rüstem Paşa ölüm sahnesi izle)

Muhteşem Yüzyıl dizisinde başarılı oyuncu Ozan Güven'in canlandırdığı Rüstem Paşa da öldü. Tarihte eceliyle ölen Rüstem Paşa dizide Atmaca tarafından öldürüldü. Şehzade Mustafa'nın can verdiği dizide, Şehzade Cihangir'den sonra Hürrem Sultan karakteri ölmüştü.

İŞTE KARE KARE O SAHNELER

Rüstem Paşa Hırvatistan'dan devşirilen, saraya seyis olarak gelen ve Hürrem Sultan'a olan bağlılığı sayesinde yükselen devlet adamı. Ozan Güven tarafından canlandırılan Rüstem Paşa, Kanuni Sultan Süleyman döneminde vezir-i azamlığa getirilmiş ve Mihrimah Sultan ile evlenerek Kanuni'nin güveyi olmuştur. Her ne kadar son bölümde Atmaca karakterinin elinde ölecek olsa da, Rüstem Paşa'nın tarih kitaplarında eceliyle öldüğü yazılıdır.

RÜSTEM PAŞA (MUHTEŞEM YÜZYIL) ÖLÜM SAHNESİ İZLE




3. köprü yolunda hazine çıktı.

| 29 Mayıs 2014 Perşembe |

Kuzey Marmara Otoyolu ve bağlantılarındaki arkeolojik veriler dudak uçuklatıyor. Sadece 2 günlük yüzey araştırmasında inanılmaz buluntulara rastlandı; Lahit odası, paleolitik dönem kalıntılar, seramikler, sikkeler, Bizans'a ait bir karakol binası....

3. köprü güzergahında 'ilk bakışta' görünen arkeolojik buluntular şaşırttı. Ancak uluslararası finans kurumlarından kredi bulmak amacıyla hazırlanan ÇED raporunda belirlenen kültür varlıklarından ne İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin ne de koruma kurullarının haberi var. Marmaray projesi sırasında Yenikapı'da müze tarafından yapılan arkeolojik kazılarda çok sayıda tarihi eser ortaya çıkmış ve proje 7 yıl uzamıştı. Bu projenin de uzamasından korkulduğu için müze devre dışı bırakıldı.

2 GÜNDE 26.5 KİLOMETRE YÜRÜDÜLER VE...

Ömer Erbil'in Radikal'deki haberine göre, 3. köprü ve güzergahı ÇED raporundan muaf tutuldu. Ancak inşaatı yapan ICA Konsorsiyumu'nun uluslararası finans kurumlarından kredi bulabilmesi için göstermelik de olsa bir ÇED raporuna ihtiyacı var. Uluslararası danışmanlık ve mühendislik firması AECOM tarafından hazırlanan raporun 13'üncü bölümü Arkeoloji ve Kültürel Miras başlığını taşıyor.

Bu bölüm Regio Kültürel Miras ve Danışmanlık şirketi tarafından hazırlanmış. Arkeolog Gökhan Mustafaoğlu ve Uğur Dağ 2 gün boyunca yaklaşık 26.5 km yol yürüyerek yaptıkları gözlemlerde çarpıcı arkeolojik verilere rastladı. Güzergahın büyük bir kısmının ormanlık arazi, çalılık alan olmasından dolayı güzergahın tamamında yürüme şansları olmadı. Yürüdükleri alanlarla ilgili ise ön inceleme raporunun sonuç bölümünde ise şu öneride bulundu: ''Bölge Koruma Kurulları'nın işbirliği içinde inşaat alanlarının ormansızlaştırılmasından sonra yoğun bir saha incelemesi yapılmalı, bölgenin arkeolojik potansiyeli göz önüne alındığında, fiziksel müdahaleyi de kapsayan tüm faaliyetlerin deneyimli arkeologların gözetimi altında yerine getirilmesi zorunludur.''

Raporun sonuç bölümündeki öneriye rağmen Kuzey Marmara Otoyol güzergahındaki çalışmalarından İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin haberi bile yok. Müze yetkilileri kendilerine yapılan bir başvuru olmadığını belirtiyor. Oysa 2863 sayılı yasa gereği, inşaai faaliyet sırasında herhangi bir kültür varlığına rastlandığında inşaatın derhal durdurularak en yakın müzeye haber verilmesi zorunluluğu var. Ancak müteahhit firmalar proje uzar, başlarına iş açılır gerekçesiyle, kültür varlıklarını tahrip etme yoluna gidiyor. Bu nedenle de İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin yetkisini kullanarak yol çalışmalarını denetlemesi gerekir. Yol güzergahı İstanbul'da 4 ayrı koruma kurulunun yetki alanlarından geçiyor. Kurullarda bu çalışmalar için ''Müze denetiminde yapılmalı'' kararı alabilir.

1 No'lu Kurul'un 8 bölgede 8 eser olduğunu daha önce Radikal 25 Mart tarihinde duyurmuştu.

Çatalca ve Silivri: İnceğiz Mağaraları, Maltepe Antik Nekropolü ve Yerleşim Alanı (1. derece arkeolojik sit)

Silivri: Anastasius Surları (Arkeolojik sit alanı).

Gaziosmanpaşa ve Sultangazi: Kırkçeşme Su Galerisi Hattı.

Avcılar: Ispartakule Spradon Antik Kenti (1. ve 3. derece arkeolojik sit alanı).

Arnavutköy: Şamlar Köyü Dutlar Mevkii kayaya oyulmuş mezar yapısı.

Çatalca İğneağzı: Kartepe (Umurtepe) Mağara ve Antik Taş Ocağı (1. derece doğal ve 2. derece arkeolojik sit).

Arnavutköy: Sazlıbosna Filiboz Örenyeri (1. derece arkeolojik sit)

Silivri: Küçükkılıçlı Köyü Antik Yerleşim Alanı (1. derece arkeolojik sit).

'YÜZEYDE' BULUNANLAR

''Kuzey Marmara Otoyolu güzergahının sınırlı kısımlarında saha yürüyüşü gerçekleştirilmiş. 200 metrelik bir aralık incelemeye tabi tutulmuştur. Saha yürüyüşü, altyapı inşaatı projelerinde kültürel miras konusunda kapsamlı bilgi ve deneyime sahip 2 kıdemli arkeolog tarafından yapılmıştır. Saha yürüyüşü sırasında bölgenin jeolojik ve arkeolojik özellikleri dikkate alınarak zemin üzerindeki görünür arkeolojik izler, seramik parçaları, mimari kalıntılar, mezarlar, mezar izleri, tümsekler ve höyükler gözlemlenmiş, kaydedilmiştir.''

''Köprü ayaklarının inşa edileceği alanlar aynı zamanda tarihi varlıklar açısından yüksek bir potansiyele sahiptir. Literatürde bu alanlarda çok sayıda tarihi yerleşim bölgesinini varlığından bahsedilmektedir, fakat bu yerleşim bölgeleri henüz keşfedilmemiştir. Anadolukavağı ve Poyrazköy arasındaki tepelerden birisi üzerinde bulunduğu varsayılan Zeus Ourios tapınağı da bunlar arasındadır. Literatürde aynı zamanda Kibele tapınağından da söz ediliyor. Yenikapı kazıları sırasında Kibele'ye adanan bir sunak keşfedilmiştir. Bu bilgiler ışığında tarihte kilit rol oynamış olan İstanbul'da tarihi veya mimari varlıklarla karşılaşılması kaçınılmazdır.''

''Proje güzergahı ve etki alanları üzerindeki çok sayıda mimari yapı ve arkeolojik taşınmaz varlıklar, toprak altında kalmış veya bitki örtüsüyle kaplanmış olabilir. Bundan dolayı proje güzergahının ormansızlaştırma aşamasından sonra proje bölgesinin ormanlık arazileri ve çalılık alanlar üzerinde deneyimli arkeolojik ekipler tarafından sistematik bir saha incelemesi yürütülmelidir. İncelemenin sonuçlarına bağlı olarak daha fazla araştırma veya arkeolojik varlıkların korunması için arkeolojik test çukurları veya kurtarma kazıları gerekli olabilir.''


Necip Fazıl Kısakürek anılıyor

| 25 Mayıs 2014 Pazar |

Necip Fazıl Kısakürek, doğumunun 110. yılında mezarı başında anıldı.

Eyüp Belediyesi tarafından Kısakürek için Eyüp Sultan Mezarlığı'ndaki kabri başında anma töreni düzenlendi.

Kur'an-ı Kerim okunmasıyla başlayan törende konuşan Eyüp Belediye Başkanı Remzi Aydın, Kısakürek ile vefatından 2 yıl önce tanışma fırsatı olduğunu belirterek, "Biraz 'asabi ihtiyar' profili çiziyordu. Biraz çekinerek konuşuyorduk. Ancak zaman geçtikçe müthiş bir merhamet sahibi olduğunu, müthiş bir sevgi halesi içerisinde olduğunu müşahede ettim" dedi.

Kısakürek ile yaptığı her görüşmeden çok fazla istifade ettiğini dile getiren Aydın, usta şairin "Sultan-ı Şuara" (şairler sultanı) unvanına sahip olduğunu ifade etti.

Aydın, Kısakürek gibi şairlerin sadece şair olmadığını, aynı zamanda büyük mütefekkirler olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Şairler, düşünce dünyamızı genişleten, önümüzü bizlere gösteren kişilerdir. Necip Fazıl üstadımız da bu anlamda bir önderdir. Ashabın yıldızlarından bir tanesidir. Dolayısıyla bu törenleri ritüel boyutundan çıkarıp, daha öte bir anlama taşımamız gerekiyor. Bu değerlerimizin bizim düşünce dünyamızda ve elbette ki, medeniyet dünyamızda açtığı çığırları hissetmemiz, müşahede etmemiz ve bunları zenginleştirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Umarım bu törenler, bunlara vesile olur. Gençlerimizin ve mevcut nesillerimizin üstadın eserlerini didik didik etmelerini şiddetle tavsiye ediyorum."

Konuşmaların ardından, gazeteci-yazar Ali Erkan Kavaklı da Kısakürek'in hayatına ve eserlerine ilişkin bilgi verdi.


Bu eski uzay kapsülü 1 milyon euro'ya satıldı.

| 8 Mayıs 2014 Perşembe |

Sovyetler Birliği döneminden kalma bir uzay kapsülü 1 milyon Euro'ya satıldı.

Merkezi Almanya'nın Köln kentinde bulunan Lempertz Müzayede Evi tarafından Brüksel'de düzenlenen açık artırmada, uzay yolculuğu tarihine ait bazı önemli eşyalar satışa sunuldu. 

Bunlardan biri "Voswraschtschajemi Apparat" (dönüş kapsülü) adı verilen bir uzay kapsülüydü. 2.2 metre yüksekliğindeki ve yaklaşık 2 ton ağırlığındaki kapsül, 1970'li yıllarda 3 kozmonotu uzaya taşımıştı. 

Müzayede öncesi kapsülün elden geçtiği ve boyandığı belirtildi.

Yine Sovyetler Birliği döneminden kalma iki kozmonot giysisi de açık artırmada satılan eşyalar arasındaydı. 


Uzay kapsülü, kimliği gizli tutulan bir kişi tarafından 1 milyon Euro'ya satın alındı. "Sokol-KV2" model uzay giysileri ise 50 ve 55'er bin Euro'dan alıcı buldu. (DW Türkçe)


Mısır piramitlerinin sırrı.

| 4 Mayıs 2014 Pazar |

Mısır piramitlerinin sırrı 'ıslak kumlar' mı?

Hollandalı bir grup bilim insanına göre, Mısır piramitleri "dev vinçlerle" değil ıslak kumlar üzerinde kaydırılan taş kızaklar sayesinde yapıldı. Bulgu, enerji tasarrufu için yararlı olabilir.

Dünyanın "7 harikasi" arasında yer alan Mısır piramitleri, yüzyıllar boyu hep ilgi odağı oldu. Dev kayaların nasıl olup da üst üste konulduğu, hangi teknolijiyle böylesi görkemli bir yapıtın ortaya çıkarıldığına ilişkin tartışma hiç bitmedi.

Devasa vinçlerden söz edenler de oldu, Antik Mısırlıların bugün bilinmeyen üstün bir teknolojiye sahip olduğunu savunan da. Hatta, piramitlerin "uzaylılar tarafından yapıldığını" söyleyenler de...

Amsterdam Üniversitesi'nden bir grup bilim


insanı, piramitlerin yapılışına ilişkin çok önemli bir bulgu ortaya koydu. Dev yapıların oluşumundaki en önemli etkenin "ıslak" çöl kumu olduğu düşünülüyor.

Hollanda'da yapılan araştırmaya göre, Eski Mısırlılar, piramitleri oluşturan taşları "ıslatılmış kum" üzerinde sürükleyerek inşa ettiler.

Laboratuvar deneyi

Amsterdam Üniversitesi ve Madde Üzerinde Temel Araştırma Vakfı'ndan (FOM) bir grup fizikçi, laboratuvar ortamında piramitlerin yapılışına ilişkin bir deney gerçekleştirdiler.

Kum dolu bir kova içine eski Mısırlılar'ın kullandığı "taş kızak" yerleştiren fizikçiler, sürtünme sonucu ortaya çıkan enerjiyi hesapladılar.

Kovadaki kuma, bir miktar su eklenince kumun içinde kılcal köprüler oluştuğu ve sürtünmenin daha azladığı belirlendi. Kılcal tüneller nedeniyle taş kızakların kum üzerinde daha sorunsuz ve hızlı hareket ettiği anlaşıldı.

Yapılan deney sonunda, eski Mısırlılar'ın piramitlerin yapımında büyük olasılıkla bu yöntemi kullandıkarı açıklandı. Fizikçilerin elde ettiği bulgulara göre, Mısırlılar piramitlerin yapıldığı inşaat alanının çevresindeki kumları ıslattılar. Piramitleri oluşturan taşları, ıslak kumlar üzerinde kızaklarla taşıdılar.

Kumlar ıslatıldığı için sürtünmenin en aza inmesi nedeniyle, taş kızakları sadece hafifçe itmek yeterli oldu. Kızakları çekmek için fazladan güce ihtiyaç kalmadı. Bu nedenle daha az sayıda işçi istihdam edilerek piramitlerin inşaatı tamamlandı.

Duvar çizimi

Madde Üzerinde Temel Araştırma Vakfı'na (FOM) göre Eski Mısırlılar da "ıslak kumların yararı" üzerine düşünmüştü.

FOM, bu görüşünü Deir el - Bersha'da bulunan Firavun Djehoetihotep'in mezarındaki duvar çizimlerine dayandırıyor. Mezar duvarındaki çizimlerde, piramitlerin kızakla taşınışı anlatılıyor. Duvar resminde kızağın önünde kumları ıslatan bir kişi bulunuyor.

Hollandalı bilim insanlarının yaptığı araştırmanın sonucu "Physical Review Letters"da yayımlandı.

Hollandalı fizikçilere  göre, araştırmanın sonuçları piramitlerin yapımına olduğu kadar bugünün uygulamaları için de ilginç sonuçlar ortaya koyuyor.

"Granül" haldeki kumun özelliklerinin tam olarak anlaşılamadığını vurgulayan araştırmacılara göre; granül maddelerin taşıma, işleme ve optimize etme gibi alanlarda kullanımı ile önemli ölçüde enerji tasarrufu sağlanabilecek.


Mihrimah Sultan gerçekte nerede nasıl öldü?

| 26 Nisan 2014 Cumartesi |

Star Tv’nin ilgiyle izlenen Dizi’si Muhteşem Yüzyıl Final Bölümü için gün sayarken, Dizi’de anlatılan hayatları ile Tarihte isimlerinden çok söz edilen Sultan Süleyman, Hürem Sultan ve çocukları hakkında derlediğimiz haberler sayfamızda oluşturuldu.


Kanuni Sultan Süleyman'ın ve Haseki Hürrem Sultan'ın çocuklarının hayatları ve ölüm nedenleri çok merak ediliyor. Bizlerde bu haberimizde, Mihrimah Sultan’ın yaşamı ve ölümü ile derlediğimiz haberleri okurlarımıza sunuyoruz. Mihrimah Sultan nasıl yaşadı? Mihrimah Sultan, Hürrem Sultan’ın kaçıncı çocuğu? Mihrimah Sultan kaç yaşında neden öldü?

Doğum Mihrimah Sultan
21 Mart 1522
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 25 Ocak 1578
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
İkâmet İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Diğer adı Mihr-i Mah Şah-i Sultan
Din İslam
Ebeveyn(ler)Hürrem Sultan, I. Süleyman
Eşi Rüstem Paşa
Çocukları Ayşe Hümaşah Sultan
Murad Bey
Mehmed Bey
Mihrimah Sultan (21 Mart 1522, İstanbul - 25 Ocak 1578, İstanbul), Osmanlı padişahı I. Süleyman ile eşi Hürrem Sultan’ın kızı.

İlk yılları
1522’de, Osmanlı padişahı I. Süleyman ile eşi Hürrem Sultan’ın Mehmed’den sonraki ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Mihrimah Sultan’ın doğumundan 2 yıl sonra da Hürrem Sultan, I. Süleyman’ın ölümünden sonra yerine geçecek olan diğer çocuğu II. Selim’i dünyaya getirdi.
Gençlik yılları
Mihrimah Sultan’ın 1548’de Lehistan Kralı II. Zygmunt’a tahta geçmesi dolayısıyla gönderdiği kutlama mektubu
1539’da 17 yaşındayken Diyarbekir Beylerbeyi Rüstem Paşa ile evlendirildi. Düğün töreni iki küçük erkek kardeşi Bayezid ve Cihangir’in sünnet düğünüyle birlikte At Meydanı’nda şölenlerle kutlandı. Rüstem Paşa bu evlilikten sonra sadrazam oldu ve 1544-1561 yılları arasında 2 yıllık bir süre hariç kesintisiz sadrazamlık yaptı. Bu evlilikten 1541’de bir kız çocukları dünyaya geldi.Daha sonra 1545 te Murat beyi,1547 de Mehmet beyi dünyaya getirdi.

Mihrimah Sultan yaşamı boyunca devlet işlerinde çok söz sahibi oldu. Babasını Malta’ya sefer düzenlemeye ikna etmek için kendi parasıyla 400 gemi yaptıracağına söz verdiği bile söylenir. Annesi Hürrem Sultan gibi Lehistan kralı II. Zygmunt August’la yazışmalar yaptı. Çok büyük bir servet sahibi oldu. 1540-1548 yılları arasında Mimar Sinan İstanbul’un Üsküdar ilçesinde cami Üsküdar İskele Camii, medrese, ilkokul ve hastaneden oluşan büyük bir külliye yaptı. Ayrıca 1562-1565 yılları arasında yine Mimar Sinan İstanbul’un Edirnekapı semtinde cami, çeşme, hamam ve medreseden oluşan Mihrimah Sultan Camii ve külliyesini yaptı.

Annesi 1558’de öldükten sonra babasına annesinin oynadığı danışmanlık rolünü oynadı. 1566’da babası öldükten sonra yerine geçen erkek kardeşi II. Selim’in saltanatı boyunca da danışmanlığını sürdürdü. Anneleri Hürrem Sultan ölmüş olduğu için kardeşi için adeta bir Valide Sultan rolünü oynadı.
Çocukları
Ayşe Hümaşah Sultan (1541-1594)
Murad Bey
Mehmed Bey
Son Yılları
Mihrimah Sultan 1578’de yeğeni (erkek kardeşinin oğlu) III. Murat’ın saltanatı sırasında öldü ve babası I. Süleyman’ın Süleymaniye Camii’ndeki türbesinde babasının yanı başında gömüldü.
Popüler Kültürdeki Yeri
2003 yapımlı Hürrem Sultan adlı televizyon dizisinde Özlem Çınar tarafından canlandırılırken , 2011 yapımlı Muhteşem Yüzyıl Türk televizyon dizisinde Pelin Karahan tarafından canlandırılmakta.


Haber Kaynak: http://www.haber01.com/angajman/mihrimah-sultan-gercekte-nasil-oldu-h40477.html#ixzz2zylf3brg


Muhteşem Yüzyıl’da Rüstem Paşa Mihrimah Sultan’ı fena aldattı

| |

 Muhteşem Yüzyıl dizisinin 133. Bölümün de Rüstem Paşa derin aşk beslediği Mihrimah Sultan’ın kendisine soğukluğundan artık bıktı. Aslında Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa’ya hiçbir zaman derin bir aşk başlamayacağını daha evliliklerinin başında söylemişti. O dönemlerde Mihrimah Sultan’ın delicesine sevdiği Malkoçoğlu Bali Bey ile aralarına Rüstem Paşa bir kara kedi gibi girmişti.

Hürrem Sultan’ın baskıları sonucu çok gözyaşı dökse de “kardeşlerinin istikbali” için o dönemde Rüstem Paşa ile evlenmek zorunda kalmıştı. Mihrimah Sultan tüm dizi boyunca Rüstem Paşa’ya en fazla bir iki kez sevgi ile bakmıştır.

Star TV'nin izlenme rekorları kıran Muhteşem Yüzyıl dizisinin 133. bölümünde, Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan ile evli olan Rüstem Paşa, beklenmedik bir aşk kaçamağı yaptı.

Osmanlı'ya sığınan İspanyol soylu Sinyora Mendez, ticaret amacıyla kendisini davet ettiği Rüstem Paşa'yı baştan çıkardı.

MİHRİMAH'I HEKİMLE YAKALAYAN RÜSTEM'İN İNTİKAMI

Eşinin hastalığı nedeniyle kendisini tedavi eden İspanyol hekim Pedro ile yakınlaştığını gören Rüstem Paşa, daha önce tanıştığı Sinyora Mendez'e "Artık başka çiçeklerin tadına bakacağım" diyerek aralarındaki ilişkiye yol vermişti.

Aslında tarihte Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a olan aşkı da önemli yer teşkil ediyordu. Ancak dizi de bu durum tam anlamıyla işlenmedi. Mimar Sinan diziye geldiğinde izleyiciler tarafından büyük ilgi görse de izleyenler hayal kırıklığına uğramış ve bu aşka yer verilmemişti.

Ancak Hürrem Sultan’ın ölümüne ramak kala, dizi de heyecanı arttırmak için başka yan unsurlarda kullanılmaya başladı. Bunlardan en önemlisi de Mihrimah Sultan’ın hastalığı ve derdine deva olan Venedikli doktor Pedro.

Malkoçoğlu Bali Bey’den sonra ilk kez derin duygular hissettiği birini izledik. Pedro kendisine “ kaçalım” dese de; Mihrimah Sultan, Sultanlığını ve ailesini geride bırakıp ne yazık ki aşkının peşinden gidemedi. Rüstem Paşa’nın bu elektriklenmeyi fark etmesi de ne yazık ki Mihrimah Sultan ile arasında iplerin tamamen kopmasına sebep oldu.

Dizi boyunca ilk kez Rüstem Paşa Mihrimah Sultan’dan umudu kesti. Kanuni Sultan Süleyman ile birlikte olması izleyiciler tarafından beklenen, fettan güzel Sinyora Mendes ile ateşli bir öpüşmeye imza attı


Fatima'nın Eli nazardan korur mu?

| 19 Nisan 2014 Cumartesi |

El Sembolü

El motifi genelde duvarlara asılmak üzere yapılan resimlerde kullanılmıştır. Falname’deki bir minyatürde yer alan el motifinde parmakların üstünde yukarıda sözü edilen 5 kişinin adı yazılıdır. 

El simgesi ayrıca İslam’a göre en kutsal 2 kadın olan Hz. Fatıma ve Hz. Meryem’in sembolüdür. İnanışa göre Hz. Meryem İsa Mesih’i doğuracağı sırada tuttuğu dal bir el seklini almıştır. Bunun yanısıra el, Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın simgesi olarak da kullanılmıştır. Hangi anlama gelirse gelsin bu simgenin nazarlık olarak insanları kötülüklere karsı koruyacağına inanılmıştır.

El motifinin Hz. Muhammed ve onun ailesine duyulan sevginin bir işareti olarak mezar taşlarına islendiği de belirtilmektedir. Bu mezar taslarının Caferi mezhebine mensup yörelerde yoğunlaştığı görülmektedir. El motifinin aynı zamanda İslam sancağının ellerde taşındığını ve bunun sürekliliğini simgelediği ileri sürülmektedir.

Fatma, kocası Hz. Ali'yi genç ve güzel bir odalıkla görünce o sırada pişirmekte olduğu helvaya şaşkınlıkla elini daldırır ve karıştırmaya başlar. Kocası, durumu fark edince Fatma'nın elini tencereden çıkartır. Fatma'nın eli, yüzyıllardır sahiplerine şans getirdiğine ve onlara sabır ve sadakat erdemleri verdiğine inanılan bir tılsım haline gelir. Bu nesne genellikle 'Fatma'nın Eli' olarak bilinilirse de Araplar arasında 'Hamse Eli' diye anılır. Hamse, 5 demektir ve bir elin parmak sayısını gösterir. Hindu'lar 'Humsa Eli', Musevilerse 'Hameş Eli' ya da 'Miryam'ın Eli' adını vermişlerdir. Kimi kültürlerde yukarıya dönük, kimi kültürlerde aşağıya dönük el şeklinde bulunmaktadır."

Fatıma'nın Eli

Fatıma‘nın Eli, nazarlık olarak ve kötülüklerden korunmak, kem bakışlara karşı kullanılır. Hz. Muhammed‘in kızı Hz. Fatıma‘ya gönderme yapılır. Fatıma‘nın eli şans getiren bir tılsım olarak da kullanılmaktadır. Eski Türk‘lerde de Umay Ana‘nın elidir. Umay Ana sıkıntıda ve doğum yapmakta olan kadınlara yardım eder. Fatıma‘nın eli, birçok kültürde, kapılara çizilir. Endülüs‘teki Elhamra Sarayı‘nın girişindeki büyük taş el bir tılsımdır ve en güzel bir örnektir. Yaygın olarak kullanılan nazarlık ve takıdır.

Fatıma’nın elinin kem gözlerden koruduğuna inanılmaktadır. Kapı girişlerinin üzerine kötülükleri koruma amacıyla islenen motif biçimsel olarak Arapça harflerle “Ya Allah” yakarışını anımsatmaktadır.[9][6]

Fatıma'ya yönelik anlatılan mit şöyledir:

"Tanrı kâinatı yarattığında, daha siyah parçaları yokken, yer ve gök su iken, Kandilde bir Nur parladı. Bu nur’un içinde bir kadın gözüktü. Başında bir Taç, 2 kulağında 2 Küpe, belinde de bir Kemer vardı. Cebrail Nur içinde Kadın’ı görünce şaşkınlığa düştü. Hakk’a niyaz etti, kim olduğunu bilmek istedi.
Hakk’tan bir nida geldi; dedi: “Ey Cibril, O, Cennetin Seyyidesi Fatıma-tüz Zehra’dır.”
Cibril sual etti: “Ey Tanrım, ne kadar güzeldir.”
Tanrı buyurdu: “Biz O’nu nur âlâ nur’dan yarattık.”
Cibril sual etti: “Ya Rab, başındaki nedir?”
Tanrı buyurdu: “Başındaki Taç, Tac-ı Devlettir ki bu Muhammed Mustafa’dır.”
Cibril, belindekini sual eyledi.
Hakk buyurdu: “Ya Cibril, belindeki de Kemer olup, Fatıma’nın helâli olan Ali’dir.”
Cibril sual etti: “Kulaklarındaki nedir?”
Hakk buyurdu: “Şebber-ü Şübber (Hasan ve Hüseyin) Cennetin Efendileri.”

Bu mitik anlatımda Fatıma, başında tâcıyla bir kraliçe olarak tanımlanır. Nasıl ki Meryem Ana’ya cennetin kraliçesi denir, aynı şekilde Hz. Muhammed de Fatıma’nın cennet kadınlarının efendisi olduğunu söyler. Babası Hz. Muhammed, ona ayrıca “Ümmü Ebîha” yani "Babasının Annesi" takma adını verir. Ayrıca Hz. Muhammed'in soyu "kevser" olarak nitelenen Fatıma'dan devam eder ve kâh bereket kâh şifa için "Fatıma'nın Eli"nden yardım istenir. Bu benzerlikler ve niteliklerden hareketle Ana Tanrıça arketipiyle Fatıma arasında bir bağ kurulabileceği öne sürülür.[10]

Annemarie Schimmel de, "Tanrı'nın Yeryüzündeki İşaretleri" adlı eserinde Fatma'nın Eli'nin önemine dikkat çekiyor:

"Parlak gümüş ya da altın mücevherler üzerine kazınan ya da kırmızı boyayla çizilen, bazen de evi koruması için duvara çizilen 'Fatma'nın Eli', İslam dünyasında en sevilen muskalardan birine kaynak olmuştur. Bu el, genellikle Sufilerin kullandıkları asa ya da değneklerin baş tarafını oluşturur. Ayrıca Ali ya da 12 İmam'ın isimleri, bazen metal bir 'Fatma'nın Eli'nin üzerine kazınır".

Anadolu'nun pek çok yerinde Fatma'nın Eliyle ilgili inançlar mevcut. Konu hakkında görüşlerini aldığımız Prof. Dr. Beyza Bilgin, halk arasında genellikle kolye olarak kullanılan Fatma'nın Eli'ndeki 5 parmağın, sülalenin 5 üyesi, Hz. Muhammed, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i sembolize ettiğini belirtiyor. "Annem fırına yemek koyarken dahi 'Benim elim değil, Fatma'nın eli koyuyor' derdi. İlaçla geçmeyen ya da ilaca gerek olmayan hastalıkların, Fatma'nın Eli'yle dokunulduğunda, dua okunduğunda iyileşeceğine inanılır" sözleriyse bu inancın ne kadar hayatın içinde olduğunu kanıtlıyor. Prof. Bilgin, Hz. Fatma'nın Hz. Muhammed'in kızı olduğu ve bilgileri ilk elden öğrendiği için önemli olduğunun da altını çiziyor.

Yahudilik'te Hamsa ya da Miryam'ın Eli

Hamsa; İslam ve pagan kültürünün bir ürünü de olmasına rağmen günümüzde Yahudiliğin ve İsrail’in sembolü olarak anılıyor.Açık bir elin içine gömülü olan bir göz şeklinde olan, her kültürde değişik isimleri bulunan Hamsa’nın, Fatma’nın eli ve Miryam’ın eli gibi isimleri bulunuyor. Aynı zamanda İbranicede 5 anlamına “Hamesh” de bu sembol için kullanılan isimlerden biridir.


Tıbbın korkutucu tarihi.

| 4 Nisan 2014 Cuma |



Geçtiğimiz yüzyıllarda Avrupa'da bir grup doktor. Dönemin belası olan veba hastalığından korunmak üzere bu kıyafetlerin içinde dolaşıyor. Maske içerisine lavanta çiçeği koyarak güzel kokunun hastalığı kendilerine bulaştırmayacağına inanılırdı. İnsanın beyaz önlüğe şükrettiği anlardan biri..


1937 tarihli bu fotoğraf aslında büyük bir trajediyi göstermekte.. Poliomyelit- yani çocuk felci - o yıllara kadar bir çok çocugun ölmesine, kurtulabilenlerin ise ciddi düzeylerde sakatlıklara mahkum olmasına sebebiyet veren bir hastalıktı . Bu hastalıktan en fazla mustarip olan ülkelerden biri de Amerika Bİrleşik Devletleridir. 1955 de  Dr.Salk aşıyı bulana kadar ise fotograftaki tedavi yöntemi uygulanmaktaydı.  Çocuk felcine neden olan virüs bazı şansız hastalarda beyin sapına yerleşerek buradaki solunum merkezini felç ediyor ve hastayı nefes alamaz hale getiriyordu. Buna engel olmak için yapılan bu ekmek fırını benzeri alet mekanik bir akciğer olup, çocukların nefes alıp vermesine yardımcı olmaya çalışsa da bu makinede aylarca yaşayan çocukların hemen hepsi hayatını kaybetmiştir.


Search

Labels