Labels

About Me

Haberi çeşitli kaynaklardan sorgular ve ziyaretcilerine en doğru haberleri paylaşır.Haberi kaynağına soracaksın... Habersor editoru
hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hamilelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Nasıl hamile kalabilirim ?

| 24 Haziran 2014 Salı |

Nasıl hamile kalabilirim ?
Hamile kalmak isteyen fakat uzun yıllardır çocuk hasreti çeken kadınların ya da erkeklerin çeşitli biyolojik nedenler sebebiyle bu sorundan muzdarip olduklarını kaydeden Doç. Dr. Süha Sönmez, en sık karşılaştıkları belirtileri şöyle sıraladı:

“Endometriozis, rahim ağzı infeksiyonları, rahim ağzı iltihabı hastalığı, hormonal dengesizlik, varikosel, prostatit, uyuşturucu madde kullanımının yan etkileri ve sıcak ortamda fazla bulunmanın yan etkileri olabilmektedir.” Sönmez, ayrıca aşırı sigara, alkol ve kafein kullanımının kadınlarda hamile kalmayı diğer bayanlara oranla daha da geciktirdiğini ve gebelik riskini artırdığına dikkat çekti.

Doğurganlığı etkileyen faktörler
Kafein: Yapılan çalışmalar günde 5 fincandan fazla kahve içen kadınların diğerlerine oranla daha geç gebe kaldığını göstermiştir. Ayrıca kafein spermde de defektlere neden olabilmektedir.
Endometriozis: Bu hastalık primer olarak kadının pelvis boşluğunu etkiler. Rahim içinde bulunan ve regl esnasında dökülen erdometrium dokusunun rahim dışında da bulunması ve orada gelişmeye devam etmesidir. Bu durum regl sanısının ve kısırlığın en önemli sebeplerinden biridir. Amerika’da yaklaşık 10 milyon kadında olduğu düşünülmektedir ve kısırlığın ana sebebidir. Bu hastalık yumurtalıklarda ve tüplerin uç kısımlarında nedbe dokularına sebep olmaktır. Bu nedbe dokuları yumurtanın tüplerden rahim içine gelmesini önler. Bu dokular cerrahi olarak çıkarılabilir veya ilaçla tedavi yoluna gidilebilir.
Rahim ağzı infeksiyonları: Erkek ve kadında kısırlığın en önde gelen sebeplerinden biri cinsel yolla bulaşan hastalıklardır. Özellikle, Amerika gibi gelişmiş ülkelerde yılda 1 milyon insanın yakalandığı gonore ve yılda 4 milyon insanı etkileyen ehlamidya bu infeksiyoların başında gelir. Eğer tedavi edilmezse tüplerde ve üreme sisteminde nedbe dokuları ve yapışıklıkların oluşmasına neden olur. Erkeklerde ise spermlerin taşındığı kanallarda tıkanıklıklara yol açar.
Rahim ağzı ihtilapları: Bu, kadınlarda tüpleri, rahmi ve yumurtalıkları tutan ve bazen cinsel yolla geçen hastalıkların sebep olduğu fakat düşük, kürtaj, cerrahi sonrası, doğum veya rahim içi araçların neden olduğu bir infeksiyondur. Amireka’da yılda 8 milyon insana bu tanı konmaktadır ve bunların yüzde 35’i ilk ataktan yüzde 50 - 60’ı ikinci, yüzde 75’i de üçünçü ataktan sonra kısır olmaktadır.
Hormonal dengesizlik: Eğer doğurganlığı sağlayan hormonlar kimyasal sinyallerini doğru zamanda vermezlerse yumurtlamada düzensizlik veya hiç yumurtlamama gibi durumlar ortaya çıkabilir. Bu da kısırlığın önemli nedenleri arasında yer alır.
Varikosel: Erkek kısırlığının en sık sebeplerinden biri olan varikosel bir veya her iki testisteki damarların genişlemesidir ve kısır erkeklerin yüzde 20 - 40’ında meydana gelmektedir. Bu durum testisteki sıcaklığı artırır ve spermlere zarar verir, ancak kolayca tanınabilen ve cerahi olarak düzeltilebilen bir hastalıktır.
Alkol: Düşük riskinin artırdığı gibi döllenmeden önce yumurtanın hasara uğramasına neden olabilir.
Sigara: Sigaradaki kimyasal maddeler spermi öldürür. Sigara içen kadınlar gebe kalmakta zorlandıkları gibi düşük riskleri de artmaktadır.
Uyuşturucu: Marihuana ve
kakoin sperm sayısını ve hareketliliğini azaltır ve hasarlı sperm oranını artırır.
Prostat: Prostat bezinin iltihaplanmasından kaynaklanmaktadır. Farkedilebilir belirtileri olmayabilir. Ancak tanı konduğunda uygun artibiyotiklerle tedavi edilebilmektedir.
Sıcaklık: Sauna veya buhar odalarının testislerde sıcaklığı artırdığı için spermleri olumsuz etkiler. Ayrıca fırın işçilerinde veya aşçılarda da aynı sebepten dolayı kısırlık ploblemine neden olduğu bilinmektedir.

Nasıl hamile kalabilirim?

 19 yaşındayım ve 1 yıllık evliyim. İstememize rağmen çocuk sahibi olamadım. Acaba bende bir problem mi var? Ne yapmalıyım
Yaşınız çok genç olduğu için her şeyden önce umutsuzluğa kapılmayın. 1 yıldır istemenize rağmen çocuk sahibi olamıyorsanız öncelikle bir kadın doğum uzmanına muayene olmanız gerekmektedir. Sorun sizde, eşinizde ya da her ikinizde birden olabilir. Öncelikli olarak eşinizin ve sizin yaptırmanız gereken bazı tahliller var. Eğer tahliller ve muayeneniz normalse doktorunuz ilaç tedavisine başlayacaktır. Bu ilaç tedavisi esnasında ayın belli günlerinde ultrason ile takibiniz yapılacaktır. Bu tedavi sayesinda çocuk sahibi olmanız kolaylaşacaktır. Kaldı ki sizin veya eşinizin tetkik veya muayenelerinizde bir problem olsa dahi, tıbbın yeni gelişmeleri sonucu günümüzde çocuk sahibi olmanız hiç de imkansız değildir. Sizin yapmanız gereken konunun uzmanı bir kadın doğum doktoruna başvurarak gerekli tetkikleri yaptırmak ve sabretmektir.

Spermlerin kalitesi
Erkeklerin çocuk sahibi olma olasılığı 25 yaşından sonra, sperm kalitesinde azalma olduğu için düşüyor. Human Reproduction dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, erkeklerin yaşı ilerledikçe sadece sperm hacmi değil, spermlerin hareket kabiliyeti de azalıyor.

Kaliforniya Üniversitesi bilim adamları, 22 ila 80 yaşlarında 100 sağlıklı erkek üzerinde yaptıkları araştırma sonucunda spermlerin hareketliliğinin yılda yüzde 0,7 oranında azaldığının ortaya çıktığını söylediler. 22 yaşındaki bir erkeğin sperm hareketliliğinin yüzde 25 oranında azaldığını belirten bilim adamları, bu riskin 30 yaşında yüzde 40'a, 60 yaşında da yüzde 85'e çıktığını kaydettiler. Prof. Brenda Eskenazi, kadınların biyolojik saatinin erkeklerden farklı olduğunu belirterek, kadınlarda doğurganlığın 35 yaşından sonra ‘‘birden ve önemli ölçüde’’, erkeklerin ise çocuk sahibi olma olasılığın adım adım azaldığını söyledi

Egzoz dumanı, sperm kalitesini düşürüyor

İtalyan bilim adamları, egzoz dumanının, erkeklerin çocuk sahibi olma olasılığı üzerinde olumsuz etki yaptığını kaydettiler.

Human Reproduction Dergisi'nde yayımlanan habere göre Napoli Üniversitesi bilim adamlarından Michele de Rosa ve ekibi, egzoz dumanının, sperm sayısını değiştirmediğini, fakat spermin gücünü ve hareketliliğini düşürdüğünü tespit ettiler. Otoyol gişelerinde çalışan 85 kişiyi inceleyen bilim adamları, bu erkeklerin hepsinin sperm kalitesinin, aynı bölgede yaşayan erkeklere göre daha kötü olduğunu söylediler. De Rosa, günde ortalama 6 saat yoğun olarak egzoz dumanı soluyan bu kişilerin testosteron ve diğer hormon düzeylerinde değişiklik olmadığını, ancak spermlerinin hareket kabiliyetinin düşük olduğunu kaydetti. De Rosa, fazla hareketli olmayan spermlerin yumurtayı dölleme olasılığının azaldığına dikkat çekti.

Oligospermi

Çocuk sahibi olabilmek için testislerde yapılan sperm sayısının belli seviyelerin üzerinde olması lazımdır. Eğer hiç sperm yapılmıyor ise azospermi, normalden az ise oligospermi denir. Azospermisi olanların bebek sahibi olmaları tedavisiz çok zordur. Bazen testisten yapılan biopsilerde kanalların içinde sperm bulunabilmektedir. Bununla çeşitli teknikler kullanarak döllenme yapılmaya çalışılmaktadır. Sizde sperm var ancak sayısı az. Çocuk sahibi olma şansınız çok düşük. Normal yollardan ziyade tedavi ile olabilir. Mikroenjeksiyon metodu ile çok az spermle bile çocuk sahibi olma ihtimali vardır. Bu işlemin yapıldığı çeşitli üniversite hastanelerine veya özel hastanelere başvurmanız iyi olur.

Nasıl hamile kalabilirim
İnternette görmüştüm ÇİDER’in adını... Siteyi ziyaret ettiğimde dünyanın dört bir yanından insanların buluşma noktasının “Çocuk özlemi” olduğunu gördüm. Her birinin ayrı hikayesi vardı...
...Ve en yakınlarıyla konuşmaya çekindikleri konuları sanal ortamda rahatça konuşabiliyorlardı. Binlerce insanı buluşturan derneğin kurucu “annesi” S.T ile önce aynı yaşlardaki kızlarımızdan bahsettik, sonra da ÇİDER fikrinin nasıl doğduğundan.

“-Bu derneğin çıkış noktası yaşadıklarımı, başımdan geçenleri paylaşma arzusu oldu. Kendimce çok talihsizlikler yaşadım. Yanlış tedavi gördüğümü sanmıyorum ama yanlış teşhisler olduğunu düşünüyorum. Hastanelere gidip gelişimde orada hiç olmaması gereken bir takım davranışlar görüyordum. İnsanın ağzında pas tadı bırakan şeyler. Bunlar hep kafamda izler bıraktı aktarmak, içimi dökmek istedim yani. Başkalarının da bu olayları yaşadığını bilemiyorsunuz insanlar saklıyor ben de sakladım. Sebepsiz bir kısırlığım olduğu söyleniyordu ben biraz araştıran kurcalayan bir yapıya sahibim, doktorlara sürekli sorup araştırıyordum. Yirmi seneden sonra hatta yirmi iki seneden sonra kızıma kavuştum...”
‚ Bu 22 yıl boyunca sürekli tedavi mi gördünüz?...
“-Aralıklarla sürdü tedavi ama bu konuyu gündemimden hiç çıkarmadım. Çocukları çok seviyorum ve hep kalabalık aile hayaliyle büyüdüm. Evleneyim iki, üç çocuğum olsun böyle bir modelim vardı. Sonra bunu tamamlayamayınca kendinizi kusurlu, hatalı görmeye başlıyorsunuz. Mutlak bunu aşmak gerekiyor. Aşmadığınız sürece üzerinizde sosyal baskı oluşuyor, eşinizle de sorunlar başlıyor. En son hastaneye gittiğimde kırk yaşındaydım bana ‘artık çocuk sahibi olamazsınız menopoza giriyorsunuz’ dendi. Tabii ben mahvoldum. O kadar uğraş uğraş ve sonunda. Eşimin ilk evliliğinden bir oğlu vardı. ‘Onu büyütüyoruz, evlat edinebiliriz’ dedi. Ben belki o doğurma içgüdüsünü tatmak istiyordum, bir türlü durumu hazmedemedim. Kitaplar, çeşitli bitkiler buldum. Onları kullanarak dinlendirdim kendimi. Eşim de ‘yeter artık ne kadar deneyeceksin bu kadar parayı sokağa atıyorsun’ diyordu. İki yıl sonraki tüp bebek denemesinde hamile kaldım...”
‚ Onca uğraş ve bekleyişten sonra tam da ‘artık olmaz’ dendikten sonra hamile kalınca ve bebeğinizi dünyaya getirince neler yaşadınız?...
“-Hamile olduğuma ancak karnım büyüdükten sonra inanabildim öyle aşerme falan da olmamıştı. Çocuğum doğduktan sonra da uzun bir süre inanamadım. Gidip başına bakıyordum sürekli rüya mı, gerçek mi diye. Ben kızımı 42 yaşında doğurdum şimdi 4.5 yaşında. Bu kadar sıkıntı ve üzüntüden sonra ona kavuşmak...”
‚ Ve bu kavuşma ÇİDER’i ortaya çıkardı.
“-Üvey oğlum çok güzel bir sayfa yaptı internette. Bir yılda on bin kişi ziyaret etti. Çok sayıda mektup geldi, onları doktoruma cevaplattım. Oradan cesaret aldım daha geniş ne yapabilirim diye. Sonra metinler birleşince iki yüz sayfaya yakın internet sitesi çıktı ortaya. İlk beş günde beş bin kişi girdi, şimdi de 370 bine yakın giriş var. Siteyi yaptıktan sonra her ay bin mektup almaya başladım. Artık yasal bir platforma taşınmasına karar verip 2001 yılında derneği kurduk. 2 bin 600 gönüllümüz var. Eşlerini de sayarsak beşbin kişinin üzerindeyiz...”
‚ Size gelen mektuplarda, ya da sanal ortamda en çok neler soruluyor?...
“-Ortak sorun parasızlık ve ne yapacaklarını bilememeleri. Tüp bebek uygulaması çok pahalı. İlk mikroenjeksiyon 2200-2500 dolar arasında. İlaçlar 1.5 milyar. Beş milyarla yedi milyar arsında tutuyor tedavi. Çok az kişi yapabilir bunu. Kırsal kesimde zaten çok zor. Çiftlerin çocuğu olmamışsa, ikinci bir kadınla evleniliyor yine olmayınca nedeni bile araştırılmıyor çoğu zaman. Kentsel bölgelerde tüp bebek konusundaki yanlış bilgiler aşılmış durumda ama kırsal kesimde tüp bebek yapınca başkasının çocuğu zannediliyor ‘Bu bebek senin mi’ diye soruyorlar. Bunların çok iyi anlatılması lazım. Biz kırsal kesimde gidip bunları anlatmak istiyoruz ama dernek olarak imkanlarımız sınırlı ancak buranın giderlerini karşılıyoruz...”
‚ Biraz da çalışmalarınızdan söz etsek.
“-46 tüp bebek merkezi var hepsini sıraya koyduk her ay bir hastaneyle toplantı yapıyoruz. Doktorlar hastaların sorularını cevaplıyor. Önce konuşmaya çekiniyor insanlar sonra rahatlıyorlar dostça bir sohbet ortamı oluşuyor. Doktorları da sıraya koyduk, her gün gönüllü olarak sohbet odasında hastalardan gelen soruları cevaplıyor. Bunun ardından daha bilinçli ve güvenle gidiyorlar hastaneye. Yüzyüze konuşmakta zorlandıkları konuları rahatça sorabiliyorlar. Üyelik printiyle gidenler hastanelerden indirim de alabiliyor. Kanada’dan, Fransa’dan, Türkmenistan’dan bile katılanlar var sohbet odasına. Her ay bir kişiye bedava tüp bebek uygulaması çekilişimiz var. Ayda bir kişiye bu hakkı vermek bir şeyi çözmez tabii. Amaç sağlık bakanlığının dikkatini çekmek, ilaçları, masrafları karşılamasını sağlamak. Bu konuda bakanlığa
mektup yazdık ama
henüz cevap
gelmedi...”


Genç anne olmanın avantajları dezavantajları.

| 10 Mayıs 2014 Cumartesi |

Anne olmak, kadının hayatınki en önemli dönüm noktalarından biri. Peki, bir kadın anne olacak duygusal erişkinliğe ne zaman kavuşur? Erken yaşta anne olmak bir avantaj mıdır? Bu sorularının yanıtlarını DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Psikolog Şirin Hacıömeroğlu Atçeken verdi.

Anne olmak, belki de hayattaki en önemli ve değerli anlardan biri. Ancak özellikle erken yaşlarda bu sorumluluğu sahiplenen bireyler yeni rol ve kimliklere alışmakta zorluk çekiyor mu? Anne olmak için ideal bir yaş var mıdır?

Bireysel Psikolojik Hizmetler ve Kurumsal Danışmanlık alanında 29 yılı aşkın tecrübesiyle hizmet veren DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Uzman Psikolog Şirin Hacıömeroğlu Atçeken, ebeveyn olmanın insan hayatındaki sorumlulukları değiştirdiğine dikkat çekiyor. Atçeken, “Yeni rollere ve kimliklere alışmak kolay değildir. Her ne kadar tıp uzmanları fizyolojik olarak ideal doğurganlık yaşının 20-30 arasında olduğunu söylese de, psikolojik olarak ideal bir yaş kavramından bahsetmek mümkün değil” diyor.

Kimi insanların daha erken duygusal olgunluğa eriştiğini, ancak 30’lu yaşlarına gelmiş olmasına rağmen bu sorumluluğu alamayan kişilerin de olduğunu anlatan Atçeken, “En ideal anne olma yaşı, kişinin duygusal olgunluğa ulaştığı yaştır. Anne adayı, hayata dair istek ve arzularının en azından bir kısmını gerçekleştirme şansını bulduğunda ve çocukla ilgili yeni sorumluluklar alabilecek gücü hissettiğinde anne olmaya en uygun yaşa erişmiş demektir” diyor.

Genç anneler kariyerini feda mı ediyor?
Genç yaşta anne olan kadınların iş hayatındaki enerjisinin bölündüğünü anlatan Atçeken, “Kariyer; emek, yatırım ve zaman ister. Oysa genç anne, kariyeri için harcayacağı enerjiyi ve emeği çocuğunu yetiştirmeye ayırmak durumunda kalır. Lakin anne olmak kişinin hayatına önemli bir deneyim ve olgunluk kattığı için iş yaşamında çok başarılı olan anneleri de görmek mümkündür. Yeter ki annelerin destek kaynakları iyi kullanılsın” diyor.

Anne ve çocuk arasında yaş farkı ne kadar az ise aradaki nesil uçurumunun da o kadar az olacağını anlatan Atçeken, “Anne çocuğu ile daha rahat iletişim kurup, onun hayatında olanları daha kolay anlayacaktır. Enerjik bir çağda olduğu için birlikte geçirilen zaman ve aktiviteler de aynı oranda daha renkli ve aktif olacaktır. Ancak, anne kendini hazır hissetmeden genç yaşta anne olmuşsa, henüz bir çocuğun sorumluluğunu alacak duygusal ve psikolojik olgunluğa erişmemişse, annelik sınırlarını çizmekte zorlanıyorsa, aradaki güvenli bağ zedelenebilir ve çatışmalar yaşanabilir” diyor.

Peki, genç anne olmanın avantaj ve dezavantajları nelerdir? İşte Uzman Psikolog Şirin Hacıömeroğlu Atçeken’e göre avantaj ve dezavantajlar…

Avantajlar;
- Genç yaşta anne olmanın en önemli avantajı hamilelik döneminden itibaren fiziksel olarak daha sağlam ve sağlıklı olmaktır.
- Birden fazla çocuk sahibi olabilme ihtimalinin daha yüksek olmasını sağlar.
- Erken yaşta anne kimliği ile tanışan kişi daha erken olgunlaşır.

Dezavantajlar;
- Kadın, hayata dair bazı hedeflerini ertelemek zorunda kalabilir.
- Kadın, ekonomik bağımsızlığı ile ilgili problemler yaşayabilir.
- Henüz karı-koca ilişki sağlamlaşamadan ve bu kimlikler tam oturmadan erken anne olmak kadının aniden kendini anne kimliği içerisinde bulmasına neden olur. Bu durum ilişkide bazı problemlere yol açabilir. Çiftin arasındaki romantizm ve arkadaşlık yeteri kadar gelişemeyebilir.
- Bir ev düzeni oturtamadan çocuk sahibi olmak ilişkinin stres düzeyini arttırır, gerginlikler artar.
- Çift ekonomik olarak henüz rahat bir düzeye gelmediyse ilişki içerisindeki tartışmalar çoğalabilir.  (Milliyet)


Normal doğum vajinada genişlemeye yol açar mı?

| 13 Nisan 2014 Pazar |

Sezaryene göre normal doğum daha acılı ve sancılı olmasına rağmen birçok kadın tarafından tercih edilir. Peki, normal doğum vajinada genişleme ve sarkmaya neden olur mu? Anne adaylarının aklına takılan bu sorunun cevabını Kadın Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tıraş veriyor.

Anne adayının herhangi bir sağlık sorunu yoksa normal doğum, sezaryen yerine daha çok tercih edilir. Anne normal doğumda sürece daha çok dahil olur, bebek ıkınmalarla daha çabuk ve sağlıklı doğar.

Sezaryene göre normal doğurma daha iyi ve iyileşme süreci daha kısadır. Peki, kadınlar neden normal doğumdan korkar? Bir neden psikolojik yani stres diğeri de vajina genişlemesi. Yırtığın büyüklüğü bebeğin geliş şekli ve büyüklüğüyle alakalıdır. Bir müddet sonra bu durum düzelir ve vajina eski şeklini tamamen alır.

Vajina genişler ama...

Sezaryeni vajinam genişler korkusuyla normal doğuma tercih etmek doğru değildir. Normal doğumun akabinde vajina tamamen eski haline gelir. Bunun için herhangi bir korkuya kapılmaya gerek yoktur. Normal doğumda üstelik sadece bebeğin değil, annenin de birçok artısı olur. Örneğin doğum sırasında prolaktin hormonu yani süt hormonu, oksitosin hormonu salgılanmaktadır. Göğüslerin genişlemesi, süt bezlerinin gelişmesi gibi birçok ekstrası vardır normal doğumun. Üstelik annelik duygusu normal doğumda sezaryene göre daha çok hissedilmektedir.

Az miktardaki genişleme hastaya zarar vermez ve kötü görünüme yol açmaz. Çok iri çocuk varsa ya da çok ıkınmışsanız vajinanız zamanla sarkabilir, ama bu da küçük bir operasyonla basit bir şekilde halledilebilir. Sezaryenle doğumda da annenin vajeninde zamanla sarkma görülebilir. Bu plasentanın basısıdır. Önemli olan ıkınmanın azaltılmasıdır. Epidural anesteziyle de bu ıkınmalar azaltılabilir, epidural anestezi ileride vajina sağlığı açısından oldukça faydalıdır.


Çağla'nın hamileliği sörfe engel olmadı.

| 5 Nisan 2014 Cumartesi |

Sörfteki başarısıyla tüm dünyada adından söz ettiren Çağla Kubat, dünyanın önde gelen sörf sitelerinden birine röportaj verdi.


Hamileliğiyle ilgili de konuşan Kubat; "Şu anda 8 aylık hamileyim; 6. ayıma kadar sörf yapmayı sürdürdüm" dedi.

Normal doğum yapmayı çok arzuladığını söyleyen güzel oyuncu ve sörfçü; "Bu nedenle mümkün olduğunca dengeli beslenip; bol bol hareket ediyorum" dedi. Çağla Kubat, bebeğini ise eşi Jimmy Diaz'la aldığı ortak kararla memleketi olan İzmir'de doğurmayı istediğini açıkladı. Takvim


Soğan kürü derde deva.

| 26 Mart 2014 Çarşamba |

Soğan kürü miyom, polikistik over, iyi huylu prostat büyümesi, kıl dönmesi, hamile kalma, menopoz vb. rahatsızlıklarda tedavi amacıyla kullanılıyor.

SOĞAN KÜRÜ

Soğanın yemeklerimizde kullandığımız bir sebze olmasının dışında, içeriğinde bulunan A, B ve C vitaminleri, iyot, silis, fosfor, kükürt gibi maddeler, antibiyotik görevi yapan içerikler ve hazmı kolaylaştıran fermentlere sahip olan şifalı bir sebzedir. Soğan tüketiminin fazla olduğu ülkelerde, kanser hastalığının daha az görüldüğü yapılan araştırmalarda tespit edilmiştir. Evlerinizde taze olarak hazırlayabileceğiniz kür, 15 gün boyunca düzenli olarak kullanıldığında hastalığınıza çare olabilir.

SOĞAN KÜRÜNÜN HAZIRLANMASI

Kürümüzü hazırlamak için ihtiyacımız olan malzemeler bir adet açık kahverengi kabuklu kuru soğan ve iki bardak klorsuz sudur. Soğanı kabukları kırmızı, mor ya da beyaz kabuklu olandan seçmemelisiniz. Bunlar yapılacak kürde etkili olmaz. Sizin kullanacağınız yemeklerde kullanılan kuru soğandır. Soğanı kök ve kabuğuyla birlikte kullanacağımızdan, yıkayıp sirkeli suyun içinde bir süre bekletin. Bu şekilde dezenfekte olmasını sağlarsınız. İki bardak klorsuz suyu bir tencerenin içine koyarak ocağın üzerinde kaynamaya bırakın. Kaynadıktan sonra kuru soğanı dört parçaya bölerek içine atın. Bu şekilde yaklaşık beş dakika kadar kaynatarak kürü hazırlayın. Kullanıma hazır olması için biraz soğumasını bekleyebilirsiniz. Ilık olması yeterlidir.

SOĞAN KÜRÜNÜN FAYDALARI

-Kadınlarda meydana gelen çikolata kisti (endometriosis) ve miyom oluşumlarına karşı tedavi edicidir.

-Polikistik over sendromu tedavisinde faydalıdır.

-Kadınların yaşadığı adet düzensizliğini ortadan kaldırması açısından oldukça etkilidir.

-Menopoz şikayetlerini azaltmak için içilmelidir.

-Vajinal akıntılarda kullanılmalıdır.

-Kıl dönmelerinde fayda sağlayacaktır.

-Hamile kalmak isteyenlerin sorunlarına çare olacaktır.

-Ciltte çıkan iltihaplı sivilce ve aknelerde tedavi edicidir.

-İçeriğindeki sulfosid nedeniyle antibiyotik özelliğine sahiptir.

-Dolaşım sistemini düzenler.

-Bağışıklık sistemini güçlendirici etkileri bulunmaktadır.

-Vücutta meydana gelen yağlanmayı azaltacağından, zayıflamaya yardımcı olur.

-Stres giderici ve balgam söktürücü etkileri vardır.

-Prostatta oluşan iltihapları azaltıcı etkileri nedeniyle ağrıların azalmasına yardımcıdır.

-Çiğ soğan tüketimi, yemek sonrasında kandaki total gliserit oranını düşürür.

-Sinüzit rahatsızlığının ilerlemesini önler.

Soğan kürü nasıl uygulanmalıdır

-Soğan suyu ile hazırlanmış olan kür, sağlık sorunlarına fayda sağlaması açısından en az altı ayda bir defa 15 gün süreyle uygulanmalıdır. Bu süreyi aşmamaya dikkat edilmelidir.

-Hazırlanmış olan kürü ılık olarak tüketmelisiniz.

-Öğle ve akşam yemeklerinden on dakika önce bir bardak içmelisiniz.

-İçeceğiniz kür daima taze olarak hazırlanmalıdır.

-Kürü hazırlamak için mutlaka açık kahverengi kabuklu beyaz soğan kullanılmalıdır.

-Kullanılacak soğanların dış kabuğu kuru ve taze olması gerekir. Çimlenmiş ve köklenmiş olanlar bayattır.


Search

Labels